TOY: Deneyimsizlik ve İçsel Çocuk
Bugün anlam yüklediğim bir başka kelime ile ilgili yazmak istiyorum.
Bazı kelimeler vardır; barındırdıkları harf sayılarından daha kalabalık, daha ağırdır.
Bu kavram, insanın henüz tamamlanmamış; öğrenme sürecindeki yanını temsil ediyor —
masum ama kırılgan, eksik ama umut dolu.
Bu yönüyle bile etkileyici bir kelime değil mi?
“Cüz-i akıl, insanların tecrübe yoluyla dünyevi işler konusunda bilgi edinmelerini sağlayan beşeri bir akıldır. Buna akl-ı meaş da denir.”
Aklımız tamamlanmaya, öğrenmeye muhtaç bir akıl.
Peki ya duygularımız, hislerimiz ya da düşüncelerimiz?
Onlar aklımızdan bağımsız mı?
İnsan, tüm yönüyle toy başlıyor yaşama.
Yaşam, insanı tamamlamayı ve öğretmeyi arzular;
ama çoğu zaman bunda pek de başarılı olamaz.
Eksik yanlarımız kalır; tamamlanmayı bekleyen ama hiç tamamlanamayan yanlarımız.
Hangi yönünün toy kaldığını biliyor musun?
Her insanın kendini tanıması gerektiğini düşünmüşümdür; çünkü insanın kendini bilmesi, sandığımızdan da büyük bir güçtür.
Bazen oluyor;
o henüz tamamlanmamış, toy yerinden yara alıyorsun ve kırılıyorsun.
Belki de bu, hâlâ öğrenmeye açık olduğumuzun bir işaretidir.
Peki, yaşam boyunca hep korunacak, ciddi bir yaşam mı süreceğiz?
Herkes bir zamanlar toy değil miydi?
Biz her ne kadar büyüsek de,
hayatı anlamaya çalışan, yanlış yapan,
ama her hatasında biraz daha büyüyen o çocuk hâlâ içimizde.
Zaman geçtikçe olgunlaşmakla övündük;
oysa bazen “toy” kalabilmek en büyük cesaret.
Deneyimsizlik sandığımız şey, aslında öğrenmeye açık yanımızdır.
Kusurlu, kırılgan, ama canlı.
Belki de toy olmak; her düşüşten sonra yeniden inanabilmek, yeniden sevebilmek demektir.



Yorumlar
Yorum Gönder